Blogu açarken kendime söz vermiştim siyasetle ilgili yazmamaya. Ne olursa olsun tuttum kendimi, satır aralarındaki küçük iğnelemelerle geçiştirdim sadece ama son olay artık bardağı taşırdı.
Münevver Karabulut cinayeti aylardır bir sonuca ulaşmadı biliyorsunuz. Epey bilgi kirliliği de yaratıldı konuyla ilgili, detaylar işi bilenlerin ve uzmanların elinde, bunlardan biri olmadığımızdan fikir yürütemiyoruz. Oysa bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın sanat haline getirildiği bir ülkede yaşıyoruz, bir yerde yanlışlık var ama...
Ortada bir cinayetin olduğu kesin, Celalettin Cerrah ettiği lafın ardından ortadan kayboldu. Şimdi biri daha çıktı, bu kişi de makamına saygım olan fakat nasıl bir kişilik ve mantık yapısında olduğunu gerçekten çözemediğimi, Başbakanlık görevinde bulunan Recep Tayyip Erdoğan. Konuşmasından bir kesit de şu şekilde, tekrar ediyorum kelimeler bir Başbakan'dan;
"Eğer son zamanlarda bazı arzu edilmeyen cinayetler, katliamlar duyuyorsak anne-baba olarak kendimizi hesaba çekmeliyiz. Acaba biz nerede hata yaptık? Dün tesisleri (İstanbul Harbiye Kongre Vadisi inşaatı) incelemeye gittiğimde maalesef gençliğimizin bir bölümünün halini gördüm. Gerçekten üzüntü verici. Bu şekilde sınırsız, kontrolsüz ahlaki erozyonun olduğu yapılanma bizi gerçekten dertlendiriyor. Onun için aileye sahip çıkacağız. Ailemiz, çoluğumuz çocuğumuz nereye giderse gitsin diyemeyiz. Kendi başına bırakılan ya davulcuya, ya zurnacıya... Davulcu zurnacı lütfen bana kızmasın, benim sanatkâr olarak davulcuya, zurnacıya saygım sonsuz."
Kızlarımızı eve kilitliyoruz bundan sonra. Yanlarına da daima bir GPS aygıtı, anlık rapor verebileceği faturalı veya bol kontörlü bir telefon koyuyoruz. On yıllarca önce fezaya çıkılmış, insanlık ayda yürümüş, atomu parçalamış, bizim tartıştığımız şey halen ahlaki erozyon. Nereye gidiyoruz diye bir söz vardı ya, yok artık öyle bir şey. İleriye doğru gidiyoruz ama yön kuzey mi, güney mi, doğu mu, batı mı belli değil... Hep de aynı sorun, ahlaksızlık. En iyisi kız çocuğumuzu-kardeşimizi okuyamadık diye üzülmemeleri için açıköğretime verelim hem evden de ayrılmamış olurlar. Diplomalarını da çekmecelerinde saklasınlar, iş-güç kadın işi değil. Dizimizin dibinde at gözlüğü takılmış bir şekilde seyretsinler hayatı. O zaman da ahlaki erozyona sebep olacak etmenler yok olur. Kızlardan vatandaş değil biat eden köleler yaratalım ki sonradan sorun çıkmasın. Toplumdaki ıslah edilemeyen "insan"lar saldıracak kişi bulamazlar böylece sokaklarda, bakın o zaman ahlaksızlık kalıyor mu...
Geçtiğimiz günlerde de bir Alman turist öldürüldü, öldüren kişi davulcu mu zurnacı mı bilemiyorum ama yetkililerin rahmetlinin ailesini arayarak "bu saatte neden oraya yolladınız?" diye sorup sormadıklarını merak ediyorum. Millet artık iyiden iyiye kafayı sıyırdı, bütçe açığı olmuş Everest kadar biz hala katsayı falan konuşuyoruz. Bütçe açığı işsizlik yaratmaz, işsiz ve aç kalan insan da para için sokakta öpücük dağıtırmış gibi. Yazık ya, bir tane ışık gösterin de ümitlenelim şu ülkede artık.
Özgür birey falan diyorduk, unuttuk bile...