Uyarı!

Bu blogda sinema, kitap ve müzik ile ilgili yazılar bulabileceğiniz gibi; deli saçması üretimlerimizle de karşılaşabilirsiniz.

Yazarlar

Son 10 Yılın En İyi Yabancı Albümleri

2009/12/31


Yine subjektif bir liste, son 10 yılın en iyi albümlerini sıralayalım.

1.Iron Maiden - The Dance of Death

2. Sentenced - Crimson

3. Morrissey - You Are The Quarry

4. Rufus Wainwright - Poses

5. The White Stripes - Elephant

6. Red Hot Chili Peppers - Californication

7. The Mars Volta - Amputechture

8. Rammstein - Mutter

9. Sigur Ros - Agaetis Byrjun

10. Pj Harvey - Stories From the City, Stories From the Sea

11. Nick Cave and The Bad Seeds - No More Shall We Part

12. Bruce Springsteen - Magic

13. Tiamat - Prey

14. Gorillaz - Demon Days

15. The White Stripes - White Blood Cells

16. Incubus - Light Grenades

17. Nine Inch Nails - Ghosts I-IV

18. Travis - The Invisible Band

19. Sigur Ros - Takk

20. Audioslave - Audioslave

21. AC/DC - Black Ice

22. Radiohead - Kid A

23. The Mars Volta - De Loused in the Comatorium

24. Morrissey - Years of Refusal

25. Interpol - Our Love to Admire

Son 10 Yılın En İyi Yabancı Filmleri


Şu günlerde bloglarda sıklıkla gördüğümüz bir listeye ben de bir alternatifle katılıyorum. 2000 yılından günümüze dek vizyona girmiş en iyi 10 filmi sıralıyorum. Tamamen subjektif bir liste olduğunu da belirtiyim.

1- Lord of The Rings : Return of the King

2- The Fountain

3- Das Leben Der Anderen

4- 25th Hour

5- El Laberinto del Fauno

6- The Lord of the Rings : The Two Towers

7- The Departed

8- The Lord of the Rings : The Fellowship of the Ring

9- V for Vendetta

10- The Prestige

11- Gran Torino

12- The Assasination of Jesse James by the Coward Robert Ford

13- Memento

14- The Dark Knight

15- Oldboy

16- El Espinazo del Diablo

17- Bin-Jip (3-Iron)

18- Spirited Away

19- Donnie Darko

20- Valkyrie

21- Things We Lost in the Fire

22- El Orfanato

23- Eastern Promises

24- WALL-E

25- Sweeney Todd : The Demon Barber of the Fleet Street

Law Abiding Citizen, daha iyi bir finale sahip olsaydı kesinlikle ilk beşte yer alırdı diyerek bitiriyorum.

Eric Clapton & Steve Winwood, Konser Detayları

2009/12/23


13 Haziran 2010 tarihli konserin detayları belli oldu. Bilet fiyatları 99 TL (indirimli, kısa bir süre için) ile 370 TL (sahne önü) arası değişmekte. Mekan Santralİstanbul. Detaylar için biletix.

Mustafa Fehmi Kubilay


Yine bir 23 Aralık günü, borçlu olduğumuz kişileri unutmamak dileğiyle...

Şöyle Oldu Böyle Oldu - 12

2009/12/22


Eskiden yazdıklarımıza göz atarken, uzun zamandır "Şöyle Olmuş Böyle Olmuş" eklemesi yapmadığımızı gördüm. Kişisel olarak yazmaktan en çok zevk aldığım seridir bu. Bildiğiniz üzere yazıda biçim, imla kuralı gibi değerlerin gözetilmediği yegane birikintilerdir bunlar.

Her şeyden bahsediyoruz bu yazılarda, öyleyse şehrimizden başlayalım. Kar bekliyoruz uzun zamandır, her sabah uyandığımızda yaptığımız ilk iş oldu artık perdeyi aralayıp tek göz kapalı şekilde camdan dışarıya bakmak. Alıştığımız üzere de hüsrandır sonuç. Yağmurdan ise epey nasiplendik bu yıl. Havaya niye bu kadar takılıyorsun ki derseniz, siz hiç onlarca hatta belki de yüz kişiyle kar topu savaşı yaptınız mı derim, dakikalar öncesinde ışıl ışıl olan sokaklar tam anlamıyla Felluce'ye dönüyor. İnsan kafasını sağa sola çevirmekten paranoyak modunda geziyor bir kaç gün takiben. Anlattığım şeyi daha iyi anlayabilmek için futbol ile ilgili kişilere tavsiyem Sabri Sarıoğlu'nun saniye aralıklarla omuz üzerinden arkasına bakma hareketini hatırlatırım, boşluğu dolduracaktır. İşin özü, kar yağmalı...

Bir diğer konu da Morrissey'in son albümü Swords'ün ne kadar harika olduğu. Geçmiş albümlerde bulunan bazı "b yüzü şarkıları"nın oluşturduğu albümde en öne çıkan şarkı -bence- "Never Played Symphonies", en azından şimdilik. Albüm döndükçe değişir mi bilinmez, "Shame is the Name" en yakın rakibi.

Arşivimi kurcalarken Western filmlerin eksikliğini farkettim, kült westernlere sahibim fakat listeyi kabartmak hiç fena olmayacaktır. Mail veya yorum yardımcı olur bu konuda diye düşünmekteyim.

Bazı diziler çok konuşuluyor şu günlerde. Herkesin dilinde Six Feet Under, Oz ve Carnivale gibi dizilerin hangi saatte olursa olsun tekrar yayınlanması konusu var. Bu kadar istek varken görmezden gelinmesi de bir acaip gerçekten. Gerçi Sıdıka dizisinin DVD seti çıkmalı diyen ve hatta bunu yapımcılarla iletişime geçecek kadar ileri götürmelerine rağmen sonuç alamayan bir kitle de mevcut. Zaten Kaan Ertem'in "Moğollar geri dönsün"ü dışında başarılı olmuş bir kampanya da hatırlamıyorum bu tarzda. Neyse, bahsedilen dizilerden bazılarının DVD setleri ulaşılabilir durumda, isteyen başka şekillerde de edinebiliyor tabii.

Şimdilik bu kadar, bir Şöyle Oldu Böyle Oldu da bu şekilde sonlanıyor.

Rammstein, Slayer, Iggy Pop @ İstanbul, Haziran 2010

2009/12/15


Üç konser haberi daha. Haziran ayı sonunda Sonisphere kapsamında Rammstein, Slayer ve Iggy Pop'ı da ağırlayacak ülkemiz. İnanılmaz olacak bu festival.

Gagarin Sokağı

2009/12/14



İstanbul Halk Tiyatrosu'nın yeni oyunlarından Gagarin Sokağı adlı oyununun orjinali İskoç yazar Gregory Burke tarafından yazılmış olup, Mehmet Ergen tarafından da Türkçe'ye çevrilmiş ve İstanbul Halk Tiyatrosu oyuncuları tarafından 2009-2010 sezoununda sahnelenmeye başlanmıştır.


Tek perdelik bu oyun tek bir sahne dizaynıyla yaklaşık 80 dakika sürüyor. Oyun, İskoçya’nın fakir sanayi bölgelerindeki bir fabrikada geçiyor ve o fabrikada çalışan iki işçinin siyasi bir eylem gerçekleştirmek amacıyla, fabrikayı teftişe geleceğini tahmin ettikleri birini rehin aldıklarında aralarında geçen ekonomik ve komunist/kapitalist konular ağarlıklı diyaloglarını içeriyor. Dekor ve sahnelenme bakımında oldukça sade olan oyun, konu ve repliklerin ağarlığı ile dengeleniyor. Konuyu ve replikleri anlamaya uğraşan izleyicinin dekora dikkat etmeye pek zamanı kalmıyor. Sahnede dikkat çeken tek şey, dekorun üzerinde bulunan iç içe geçmiş çekiç/orak figürü oluyor.


Oyun boyunca Yıldıray Şahinler, Levent Üzümcü, Bahtiyar Engin ve Deniz Celiloğlu bütün oyunculuk yeteneklerini kullanıyor. Ancak, konu çok havada kalıyor ve espri olması amacıyla araya eklenen küfürler konuyu yumuşatmaya pek yeterli olmuyor. 90 sonrası dünyanın değişen küresel ekonomisine ağar eleştiriler savuran ve imgeler üzerinden pek çok dokundurma içeren oyun, sonlara doğru biraz izleyicisi sıkıyor.


Oyunculardan Yıldıray Şahinler ise oyun ile ilgili şöyle bir açıklama yapıyor: “Sıradan iki işçinin, çalıştıkları fabrikanın deposundan bütün dünyaya bir mesaj vermesi mümkün mü? Cevaplar olabileceğine inancımızı sürdürmemiz, bu düzeni değiştirmeyi hâlâ umut etmemiz mümkün mü? Nasıl? Bizim cevabımız evet ki ‘Gagarin Sokağı’nı yapıyoruz. ‘Nasıl? ’ sorusuna cevabı belki de ‘Nasıl yapılmaz? ’ üzerinden arayabiliriz dedik. ‘Gagarin Sokağı’ için belki şöyle diyebiliriz: Kendimizi de düzeni de tiye alarak, matrak geçerek yeni bir dünyaya inancımızı pekiştirmeye çalışıyoruz.

Ondskan

2009/12/11




İnsanın izlemekten sıkılmadığı filmler vardır. Kimisi Yüzüklerin Efendisi'ni onlarca kez izlemiş olmasına rağmen sanki ilk defa izliyormuşcasına oturur başına, keza Hababam Sınıfı da bu kategoride. Zevke göre Kemal Sunal, Şener Şen, Hugh Grant'in romantik komedileri vs. vs. örnekler çoğaltılabilir. Ondskan da bu kategoride yer alan filmlerden biri.

Erik Ponti, annesi ve üvey babası ile birlikte yaşayan bir gençtir. Sorunlu davranışları okuldan atılmasına neden olup dosyasını da karartınca, geleceğini belirleyecek son sınıf öncesi annesinin fedakar davranışıyla özel bir yatılı okula gönderilir. Bu hareketle Erik hem yeniden başlamak hem de pek çok sorunun kaynağı olan üvey babasından uzaklaşma şansını yakalar. Tek yapması gereken bir yıl boyunca beladan uzak durmak ve gereken notları alarak okulu bitirmektir.

Erik'in eğitim alacağı kurum olan Stjarnsberg, geleneklerine son derece bağlı, okul içi disiplin kural ve cezalarının üst sınıflarda okuyan öğrencilerce oluşturulmuş konsey tarafından sağlandığı bir yatılı okuldur. Okula geldiğinde Erik'i karşılayan ve son derece dost canlısı görünen konsey başkanı Otto Silverhielm ve arkadaşlarının uyguladığı geleneksel kurallar ortaya çıkmaya başladıkça işler kontrolden çıkacaktır. Stjarnsberg'deki hayatı biraz da olsa çekilir kılan dostu Pierre Tanguy ve kız arkadaşı Marja da ondan uzaklaştırılınca Erik, iyi bir çocuk olup şirinleri beklemekten vazgeçer.

Küçük bir bakışın ardından filmdeki oyunculuklara bakarsak, başrollerde 1981 doğumlu Andreas Wilson ve Silverhielm rolündeki 1980 doğumlu Gustaf Skarsgard döktürmekteler. Özellikle filmin finaline doğru oyunculuklar giderek iyileşiyor. Sonuç olarak kitaptan uyarlanan bu film kişisel arşivde bir yeri kesinlikle hak ediyor.

Iron Maiden?!


Sonisphere Festival dahilinde Iron Maiden Türkiye'ye uğrayabilir dedikodusu var, belki de Metallica'nın yerine. Kesin olan bir şey var ki bu iki efsaneden birini canlı olarak izleme fırsatı geçecek ele. Her türlü Iron Maiden'ı tercih ederim o ayrı. Durun atmayın o taşı...

Lady GaGa @ Kuruçeşme Arena, 15 Haziran 2010

2009/12/10


Konser haberleri yağmaya devam ediyor. 15 Haziran 2010 Salı gecesi Lady Gaga Kuruçeşme Arena'da olacak. Ayrıntılar sonra.

Edit: Konser iptal.

Eric Clapton @ Santralİstanbul, 13 Haziran 2010

2009/12/09


Konser haberleri yağıyor bugün. Eric Clapton, Steve Winwood ile birlikte 13 Haziran 2010 Pazar gecesi Santralİstanbul sahnesinde olacak. Detaylar netleşince yeni bir yazı gelecek.

Metallica Yeniden, Haziran 2010


Metallica 2010 yılı Haziran ayının sonlarına doğru tekrar uğrayacak ülkemize. Mekan ve tarih belli değil fakat ayın 25'inden sonra olacağı kesin gibi. Detaylar netleştikçe yazarız yeniden.

Okan Bayülgen Devrimi

2009/12/08


Devamsızlıktan kalırsam ya da programlarının ertesi günlerde tek gözüm açık derse girmek zorunda kaldığımdan bazı dersler boğazımı sıkarsa tek sebebidir Okan Bayülgen. Bundan şikayet ettiğim falan yok tabii ki, al eline kumandayı tek tuşla karart ekranı ve uyu.

Uzun yıllardır gözümüzün önünde Okan Bayülgen, telefonu milletin yüzüne kapattığı günlerden haftada üç geceyi kaplayan, özellikle pazar ve pazartesi geceleri tadından yenmeyen programlara imza attığı günlere geldik. Programa hakimiyeti "uçurduk!"dan "cahilliğimi bağışlayın ama bu nedir, ne değildir?" kıvamına geldi. Evlilik ve çocuk sahibi olmak onu daha da olgunlaştırdığı fikri yaygın olsa da; bu tavırların Flash TV'nin gün boyu, diğer kanalların da günün dörtte üçüne yaydığı absürd yayınlar ekolünün kışkırtmasıyla ortaya çıktığı aşikar. Arada bir yıl da kafa dinledi -en azından biz öyle sandık- dönüşüyle de işe koyuldu. NTV'deki program formatının aklındaki pek çok şey için fırsat yarattığı da görülüyor tabi. Yolun başında Beyazıt Öztürk, Cem Yılmaz gibi isimlerle karşılaştırıp "komedyen, çoook koomikk, şakacı" yakıştırması yapanlar da şimdi fok balığı gibi tavana bakıyorlardır sanırım durumun geldiği noktayı görünce.

Gelelim bu yazıyı yazma sebebi olan konuya... Bu gece yayınlanan programın konusu "pedofili". İnce bir çizgi üzerinde gidecek diye bekliyor insan, tek hatada ipin ucu kaçacak gibi. Program ilerledikçe de geriliyor televizyon başındaki güruh, dünyanın çivisi çıkmış arkadaş diyor kendi kendine, stüdyodaki konunun uzmanları duruma hakimiyetlerinden dolayı sakinler fakat Okan Bayülgen hepsinden daha sakin. Kontrolü kaybetmemesinin yanında ekstra hakimiyete geçiyor, telefon başında sesi titremeye ve hatta ağlamaya başlayan bir kadın izleyiciyi sakince susturarak hatta bekletiyor ki rahatlasın, kadın biraz daha iyi duruma geldiğinde de konuşmasına devam etmesine gerektiğinde sorularıyla yön vererek yardımcı oluyor. Büyük çaplı bir psikolojik destek veriyor bu gece. Dahası mı, telefonda uzun süredir tedavi aldığını ve artık maddi durumunun bu eylem için uygun olmadığını UTANA SIKILA belirten kişinin konuşmasını bölüp yüksek sesle size destek vereceğiz demek yerine rejiden stüdyonun sesini kapatmalarını isteyerek muhtemelen stüdyodaki konunun uzmanlarına akıl danışıyor. Doğrusunu yapıyor fakat yanlışa o kadar alıştırılmışız ki... Sonrası mı, pedofilinin işlendiği konuya pedofili suçu işlediği iddia edilen kişiyi diğer taraftan da bir ses duyurmak için yayına alıyor ve bu program gecenin bir yarısı başlıyor, programdaki akademisyen dersine yetişmek için uykusuz kalmak yerine son derece istekli sorun çözmeye çalışırken ekran başındaki bir kaç saat sonra işine okuluna gidecek bünyeler de program bitmesin istiyor.

Bu ülkede artık böyle programlar yapılıyor, miladı da Okan Bayülgen'in hafta sonu üçlemesi. Gerisi yayın yönetmenlerinin cesaretine kalmış, şu yayınları biraz daha erkene çekip daha fazla süre vermek veya daha fazla kişiye ulaşabilmek konusunda onların yardımı gerekiyor.

3. Palto Film Günleri - Program

2009/12/03


8 Aralık 2009, SALI

12:00 Departures - 15:00 İki Dil Bir Bavul - 18:00 Rumba - 21:00 Kıskanmak

9 Aralık 2009, ÇARŞAMBA

12:00 Man On Wire - 15:00 Nord - 18:00 Hunger - 21:00 Bornova Bornova

10 Aralık 2009, PERŞEMBE

12:00 İki Dil Bir Bavul - 15:00 Kıskanmak - 18:00 Departures - 21:00 Rumba

11 Aralık 2009, CUMA

12:00 Nord - 15:00 İki Dil Bir Bavul - 18:00 Bornova Bornova - 21:00 Man On Wire - 24:00 Hunger

12 Aralık 2009, CUMARTESİ

12:00 Rumba - 15:00 Bornova Bornova - 18:00 İki Dil Bir Bavul - 21:00 Departures

13 Aralık 2009, PAZAR

12:00 Nord - 15:00 Man On Wire - 18:00 Kıskanmak

Ayrıca 8 Aralık Salı günü, İki Dil Bir Bavul filminin yönetmenlerinden Özgür Doğan ile filmin hemen ardından bir söyleşi gerçekleştirilecek. Etkinliklerin tümü Sinema Anadolu ev sahipliğinde yapılırken biletlerinizi de sinema gişesinden istediğiniz zaman edebilirsiniz. Bilet işini hemen film öncesine bırakmak bazen can sıkıcı olabiliyor, bunu da belirtelim.