Uyarı!

Bu blogda sinema, kitap ve müzik ile ilgili yazılar bulabileceğiniz gibi; deli saçması üretimlerimizle de karşılaşabilirsiniz.

Yazarlar

IAMX İstanbul'da

2011/01/29


IAMX, 5 ve 6 Mayıs 2011 geceleri Babylon'da olacak. Chris Corner'ın harika sahnesine tanıklık etmek isteyenler kaçırmamalılar.

Matrix IV ve Matrix V Yolda!

2011/01/24


Keanu Reeves, London School of Performing Arts'da katıldığı söyleşide Matrix IV ve Matrix V için hazırlıkların başladığını açıklamış. Aralık 2010 sonlarına doğru Wachowski biraderler ile buluşup iki film için de gerekli senaryo materyalinin hazır olduğunu öğrenmiş ve filmlerin 3D çekileceğini de eklemiş. Ayrıca Wachowski biraderler James Cameron ile buluşup, o çılgın teknolojisinin filmde nasıl kullanılabileceğini, avantajlarını ve dezavantajlarını dahi konuşmuşlar. Keanu Reeves, ilk buluşmaların ardından yeni Matrix filmlerinin aksiyon türünde bomba etkisi yapacağı izlenimi edindiğini belirtiyor.

Diyeceğimiz odur ki, Matrix IV ve Matrix V artık söylenti olmaktan çıkmış ve yapım aşamasına geçilmiştir.

Charlie St. Cloud - Bir Kaza Olur...

2011/01/21




Ben Sherwood'un The Death and Life of Charlie St. Cloud kitabından uyarlanan, başrolleri Zac Efron, Charlie Tahan ve Amanda Crew tarafından paylaşılan 2010 yapımı Charlie St. Cloud filminden bahsetmek istiyorum bugün...

Hikaye, sorumluluğuna bırakılan kardeşini otomobille bir arkadaşına götüren Charlie'nin garip bir trafik kazası sonucu kardeşi Sam'i kaybetmesiyle başlıyor. Son derece parlak bir yelken kariyeri olan Charlie, kardeşinin ölümünün ardından doğup büyüdüğü kasabaya saplanıp kalıyor. Fırsatlar geçip giderken, hayat son kez ona bir şans vermeyi seçiyor. Kaza gecesi hayatını kurtaran ambulans görevlisi, Charlie'ye farkında olmak istemediği şeyleri hatırlatıyor. Bundan sonrası spoiler içereceğinden kesip, film hakkında düşüncelerime geçiyorum.

Zac Efron zerre sevmediğim bir oyuncu fakat 17 Again'den itibaren imajı toparlamaya başladı. Kitabın uyarlamasının çekileceği haberini aldığımda beklentilerim büyük değildi. Kitapta bahsi geçen karakterleri oynayabilmek için çok fazla seçenek yoktu zira. Aklıma ilk gelen isimlerden biriydi Zac Efron. Oyuncular belli olduktan sonra kıvırabilir mi falan diye düşünürken aslında hikayenin Amanda Crew tarafından sürükleneceği fikri yerleşti beynime. Gerçekten de öyle oldu, Zac Efron'un oyunculuğunun sırıtabileceği yerlerde nispeten daha iyi bir oyuncu olan Amanda Crew devralıyor sahnenin yükünü. Yönetmen bu konuda iyi iş çıkarmış.

Uyarlama haberini aldığımda aklıma düşen diğer endişe ise buram buram Hollywood klişesi dolu, tamamen izleyiciyi ağlak insan moduna sokma çabasına giren bir kurgu peşinde koşulabileceğiydi. Beklentimin tersi oldu, tamam kazadır falandır filandır klişe şeyler var lakin film ilerledikçe amacın birini kaybetmenin üzüntüsü üzerine odaklanmadığını anlıyorsunuz. Kitaptan biraz farklı bir özelliği bu filmin. Yeniden ilerleme çabası detaylarda gizli bir şekilde işlenmiş. Film sıkmadan başlıyor ve bitiyor. IMDB puanı bu tür filmler için pek ayna görevi görmüyor çünkü türü seven ve sevmeyen arasında uçurum var. Tamamen kitaptan doğan merakım beni bu filmi izlemeye itti ve gayet memnun kaldım.

Boş vaktinizde iyi bir tercih olacaktır.


Zugarramurdi

2011/01/11


Yeni bir seriye başlıyoruz. Bu seride yerel efsanelerden bahsedeceğiz. İlk yazıyı da folk kültürün ülkemiz kadar yaygın olmasa da yoğun olduğu İspanya'dan bir örnek üzerine yazalım; Zugarramurdi...

Zugarramurdi, İspanya-Fransa sınırında yani Bask bölgesinde yer alan 300 kadar kişinin yaşadığı bir köy... Geçmişindeki büyü olaylarından dolayı her daim kötü anılıyor Zugarramurdi'nin adı. Köyün hemen dışındaki birbirine bağlı üç mağara, 17. asır zamanlarında cadılara ve kara büyücülere ev sahipliği yapmış; İspanyol Engizisyonu'nun en büyük temizlik operasyonlarından birine konu olan olaylar, 700 kadar insanın katledilmesiyle son bulmuştur.

Zugarramurdi mağaraları, bir nehir tarafından kesiliyor. Bu nehire Rio del Infierno (Cehennem Nehri) adı verilmiş. Rio del Infierno'nun kestiği mağaraların ev sahipliği yaptığı büyücüler, Fransız komutan Pierre de Lancre tarafından katledilmiş. Bu tarih kayıtlara, Avrupa çapında cadı avının başladığı tarih olarak geçmiş. Zugarramurdi'de başlayan olaylar, sonraki zamanlarda çoğu masum kadının canını almak için bahaneler üretilmesine kaynak oluşturmuştur.

Zugarramurdi olaylarındaki yerel efsane yönü ise, bu katliamlar sırasında yaşanan bir aşkın öyküsünden gelmekte. Bidabe, bir kadına aşık olur. Aşık olduğu kişi, Kattalin ise bir cadı olmakla suçlanmaktadır. Bidabe ve Kattalin ne olursa olsun evlenmek isterler ve herkes bu durumun farkındadır. Bidabe bir gün Kattalin ve ailesini ziyarete gider. Yanında hediye olarak Kattalin için yaptığı bir tığ getirmiştir. Aileyle kalmaya başlar. Bir gece Kattalin'in şömineye yaklaştığını görür. Gözünü yarım açarak onun ne yaptığını takip eder. Kattalin, şömineden bir taş alır ve üzerine yanında getirdiği kaseden yağa benzer bir madde döker. Kattalin taşın üzerinden bu maddeyi vücuduna sürdüğü anda bacadan toz olarak kaybolur. Bidabe hızlıca yerinden doğrularak nereye gidiyor oluşunu önemsemeden aynısını yapar. Kendini hayal bile edemeyeceği kadar güzel bir ovanın ortasında bulur. Bidabe'nin bazı arkadaşları da bu ovadadır. Etrafı süzer ve Kattalin'i kırmızı ipek bir giysi içerisinde görür. Etraf tüyler ürpertici bir hal almıştır. Korkmuş şekilde bir köşeye sığınır. Diğer cadılar da bir bir ortaya çıkmaya başlamıştır. Bidabe, cadıların gizli buluşma yerini bulduğunu düşünerek korku içinde etrafı gözlemeye devam eder. Dev gibi cüssesi, siyah cübbesiyle diğerlerinin saygı gösterdiği bir adam görünür. Tüm cadılar ve orada bulunan kişiler adamın elini öpmeye başlar. Bir anda farkedilen Bidabe için iki seçenek vardır, ölüm ya da heybetli adama itaat etmek. Bidabe kaderine razı olur ve el öpmek için sıraya katılır. Sıra Bidabe'ye geldiğinde cebinden tığı çıkarır ve büyücülerin kralı olduğu anlaşılan adamın boğazına saplar. Kralın ölüm çığlığı tüm ovada yankılanır. Bidabe, yağı sürdüğü şöminenin başında baygın bulunur. Ev halkı onun dışarıdan sarhoş gelip sızdığını düşünür. O günden sonra Kattalin'den haber alınamaz fakat Bidabe her gününü korku içinde yaşayarak hayatını tüketir.

Şimdilerde Zugarramurdi, bu tarihi olayları ve hikayeleri turizm vesilesiyle kullanmakta ve ilginç şekilde çokça ziyaretçi çekmekte.




Şöyle Oldu Böyle Oldu - 15

2011/01/06


Son yazımın üzerinden altı ay kadar geçmiş. Dönüşü en sevdiğim seriyle yapmak istiyorum ve şekil gözetmeksizin yazdığımız bir "Şöyle Oldu Böyle Oldu" yazısına daha giriş yapıyorum. Bu arada blog görünümünü de değiştirmiş bulunuyoruz. Görüşlerinizi yorum kısmına iliştirebilirsiniz.

* İspanya olayı tam bir fiyasko oldu. Şubat civarı dönmemiz gereken yerden, Eylül ortası döndük. Yaşasın Türk bürokrasisinin yavaşlığı ve İspanyol bürokrasisinin über yavaşlığı.

* Okul bitmek üzere, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Sana geliyorum kışla, sana geliyorum ofis.

* Dicle de yazmamış ben yazmazken. Onu da suçlayın.

* "Soda + elma suyu --> Arjantin Bardak" teorisi geri döndü. Hem de kış ortasında.

* Eskişehir çok soğuk. On dakika yürüyünce kulaklar donuyor. Neden bere takmıyoruz, çünkü saçımız bozuluyor arkadaşım.

* Komedi Dükkanı dünyanın en gereksiz, en saçma, en mierda programı.

* Beyaz Show halen yayında. Evet biliyorum siz de çok şaşırıyorsunuz.

* 2011'den neler bekliyorsunuz gibi bir soru sordular bana doktorlarda gezinirken yerel televizyon için; "beyaz tenli ve siyah saçlı biri olsa hiç fena olmaz" demiştim. Halen cevabımı televizyonda yayınlamadılar aşk olsun. Kaçırmışsam da bana aşk olsun.

* Erdek'i özledim. bildiğin özledim. Bu yıl tatil yapamadım belki de ondandır. Seni çok daha iyi anlamaya başladım çalışan insan.

* TnK çok iyi bir grup olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.

* Revolters bir Türkiye turnesine çıksa mesela, Bahar Şenlikleri öncesi şöyle...

* Galatasaray Culio diye birini almış. Molly beklemede, Yumurcak Tv panikteymiş.

* Tramvay pahalı. Bir şeyler yapsınlar şunun için.

* Gondollarla ulaşım başlamış galiba Eskişehir'de. Porsuk donsa...

* Beer Park diye bir mekan var güzel olmuş.

* Ne güzel bir kitaptın Timbuktu.

* Yeni yazar alımından sonra sözlük çok bozuldu (geleneği bozmayalım).

Eyyorlamam bu kadar. Bir "Şöyle Oldu Böyle Oldu" yazımızın daha sonuna geldik. Blog artık işleyecek. Bu kadar uzun bir ara vermek durumunda kaldığımız için özür dileriz.