Şubat 2011'de yeniden bir araya geldiklerini açıklayınca, best of ya da konser performansları ile alakalı diye düşünmüştü pek çok kişi. On beş yıllık aranın ardından ortaya çıkan iş ise şaşırtıcı derecede başarılı. Soundgarden tadından uzaklaşmadan işleri biraz daha karıştırmışlar bu kez abilerimiz.
Son albümünü '96 yılında çıkaran Soundgarden'da uzun ara, her üyelere aynı derecede pozitif yansımadı tabii ki. Chris Cornell solo projelerle devam ederken grubun diğer üyeleri Wellwater Conspiracy gibi yan projelerde kısa süre de olsa görünmeye devam ettiler. Birleşme fikri ortaya çıktığında "öyle kuru kuru olmaz, albüm de yapalım" motivasyonunun sahibi Matt Cameron, diğer üyeler arasında en aktif kalmayı başarmış olanı. Cameron, '97 yılındaki ayrılığın hemen sonrasında yer aldığı The Smashing Pumpkins'in Adore albümünün ardından, Queens of the Stone Age ile sahnede kalmaya devam etmişti.
King Animal'a dönelim... '84 doğumlu grubun altıncı stüdyo albümü; ismiyle olduğu kadar, içeriğiyle de iddialı. Badmotorfinger ile Superunknown arası bir tad yakalamışlar diyebiliriz bu albüm için. Favorim olan Down on the Upside'a ise hız ve lezzet olarak henüz yaklaştıramadım kendisini, dinledikçe belki. Öne çıkan parçaları Taree, Non-State Actor, Blood on the Valley Floor ve Halfway There olarak sayabiliriz şimdilik.
Uzun lafın kısası, uzun bir aradan dönen Soundgarden ismine yakışan bir albüm olmuş King Animal. Umalım ki Kiss ve Ac/Dc ile süslenecek 2013 yazında kendilerini de ülkemizde görebilelim.