Uyarı!

Bu blogda sinema, kitap ve müzik ile ilgili yazılar bulabileceğiniz gibi; deli saçması üretimlerimizle de karşılaşabilirsiniz.

Yazarlar

Tanıyalım Tanıtalım'da Chromatics

2012/11/27

2000'li yılların başından beri elektronik müzik dalında "chaotic" müziğin hakkını vermeyi başarabilen verimli bir grup var karşımızada; Chromatics.

Dört tane albümü bulunan Chromatics'in albüm sıralaması şöyle: 
  • Chrome Rats vs. Basement Rutz (Gold Standard Laboratories, 2003)
  • Plaster Hounds (Gold Standard Laboratories, 2004)
  • Night Drive (Italians Do It Better, 2007)
  • Kill For Love (Italians Do It Better, 2012)

Bu albümlerinin hiç birinde bulunmayan yepyeni bir şarkılarını buldum dün youtube'da. Cherry isimli şarkıyı şiddetle tavsiye ederim. 

Karşınızda: Born to Die Paradise Edition!

2012/11/15



Lana Del Rey, Born to Die albümüne sekiz şarkılık ekleme yaptığı Paradise Edition'ı 12 Kasım itibariyle piyasaya sundu. Albüm iki diskten oluşmakta, ilki daha önceden edindiğimiz on beş şarkılık Born To Die Deluxe Edition; ikinci disk ise tamamen yeni sekiz şarkıdan oluşuyor ve albüm bu haliyle Paradise Edition adını alıyor.


Bildiğimiz Lana Del Rey soundu, Paradise Edition ile gelen parçalarda kendini biraz daha ağır bir havaya bırakmış görünüyor. Sözlerde ise albümün ilk versiyonuna göre ileri derecede sertlik mevcut. Sağ kulağı sol elle tutmaktan vazgeçip daha da net olmayı seçmiş belli ki. Özellikle Ride, Gods&Monsters, Bel Air ve 1986 tarihli David Lynch filmi Blue Velvet'de Isabella Rossellini tarafından da yorumlanmış, filmle aynı adı taşıyan Blue Velvet şarkısı; albümün en dikkat çekici çalışmaları arasında.

Born To Die Paradise Edition, TTNET Müzik içeriğinde yerini almış bulunmakta. Albümün iTunes versiyonunu edinenleri ise bir bonus şarkı bekliyor olacak. Burning Desire adlı şarkı, özel versiyon olarak sadece iTunes kullanıcılarına sunulmuş durumda. Müzik marketlerde görmek için ise daha bir hafta kadar beklemek gerekecek sanıyorum.

Bu albüm de gösteriyor ki Del Rey, Born To Die ile aldığı övgülerin dahi üzerine çıkmaya kararlı ve beklentilerin tam anlamıyla karşılandığı bir albümle daha sahnede.

Tanıyalım Tanıtalım'da Gabriella Aplin

2012/11/14

Aylar oldu, hatta neredeyse bir yıl olacak. Ne mi oldu bana? Pek çok şey. Uzaklaşma yaşadım her şeyden. Beni filmlerden, kitaplardan ve okuyup-yorumlayıp-yazmaktan uzaklaştıran nedenlerim oldu. Pek çok neden. Hatta insanlar da katıldı onların arasına. Bir de iş hayatına girmem etkili oldu tabii. Sektör değiştirdim. Rüzgara bıraktım kendime ve karşıma çıkan ilk iş teklifine evet dedim. Edebiyatçıydım- ya da olmaya çalışıyordum ki- kendime reklam-iletişim-medya sektörünün ortasında bir reklam ajansının içinde buldum. 8 ay oldu, memnun muyum? Kısmen. Ama gel gelelim ki planlar hala kafada. Sadece düzen yok, sıralama yok. Biraz da hayata koyvermişlik var, düzensizlikten plansızlıktan spontane günlerden, tatillerden ve hafta sonlarından keyif almaya başlamış olmam da cabası. Böyle değildim aslında ama işte atlatılan depresyon insanı değiştirmeye kadirmiş. Neyse, sonuç olarak hala hayattayım ve buradayım :)

Yeni bir seri başlatıyorum kendime; "Tanıyalım, tanıtalım" Belki okuyanların bildiği ama benim yeni keşfettiğim belki eski belki yeni, mekan olsun müzik olsun film olsun kitap olsun eski formuma dönmek için yazma alıştırmaları yapacağım bir başlık açıyorum kendime. Bugün ansızın karşıma çıkan Gabriella Aplin ile başlatıyorum bu seriyi. Haydi bana ve sizlere hayırlı olsun :)


John Lewis Yılbaşı reklam müziği ile tanıdığım 20 yaşındaki bu genç arkadaşın The Power of Love şarkısını dinleyin derim, bence gelecek vadediyor.

Soundgarden Sunar: King Animal

2012/11/07



Şubat 2011'de yeniden bir araya geldiklerini açıklayınca, best of ya da konser performansları ile alakalı diye düşünmüştü pek çok kişi. On beş yıllık aranın ardından ortaya çıkan iş ise şaşırtıcı derecede başarılı. Soundgarden tadından uzaklaşmadan işleri biraz daha karıştırmışlar bu kez abilerimiz.

Son albümünü '96 yılında çıkaran Soundgarden'da uzun ara, her üyelere aynı derecede pozitif yansımadı tabii ki. Chris Cornell solo projelerle devam ederken grubun diğer üyeleri Wellwater Conspiracy gibi yan projelerde kısa süre de olsa görünmeye devam ettiler. Birleşme fikri ortaya çıktığında "öyle kuru kuru olmaz, albüm de yapalım" motivasyonunun sahibi Matt Cameron, diğer üyeler arasında en aktif kalmayı başarmış olanı. Cameron, '97 yılındaki ayrılığın hemen sonrasında yer aldığı The Smashing Pumpkins'in Adore albümünün ardından, Queens of the Stone Age ile sahnede kalmaya devam etmişti.

King Animal'a dönelim... '84 doğumlu grubun altıncı stüdyo albümü; ismiyle olduğu kadar, içeriğiyle de iddialı. Badmotorfinger ile Superunknown arası bir tad yakalamışlar diyebiliriz bu albüm için. Favorim olan Down on the Upside'a ise hız ve lezzet olarak henüz yaklaştıramadım kendisini, dinledikçe belki. Öne çıkan parçaları Taree, Non-State Actor, Blood on the Valley Floor ve Halfway There olarak sayabiliriz şimdilik.

Uzun lafın kısası, uzun bir aradan dönen Soundgarden ismine yakışan bir albüm olmuş King Animal. Umalım ki Kiss ve Ac/Dc ile süslenecek 2013 yazında kendilerini de ülkemizde görebilelim.