Uyarı!

Bu blogda sinema, kitap ve müzik ile ilgili yazılar bulabileceğiniz gibi; deli saçması üretimlerimizle de karşılaşabilirsiniz.

Yazarlar

Funeral Blues

2008/04/25


"Tüm saatleri durdurun, telefonu kesin,
Köpeği havlatmayın arkasında sulu bir kemiğin,
Piyanoları susturun, ve çalarken boğuk sesli davullar
Tabutu çıkarın dışarı, gelsin yas tutanlar.

Uçaklara inleyerek daireler çizdirin göklerde
Yazarken bu haberi, "O öldü." diye,
Siyah fiyonklar takın beyaz boyunlarına güvercinlerin,
Trafik polislerine siyah eldivenler giydirin.
O benim Kuzey'imdi, Güney'imdi, Doğu'mdu ve Batı'mdı,
Çalışma haftam ve Pazar rahatımdı.
Öğlem, gece yarım, konuşmam, şarkım;
Sevgi sonsuza dek sanırdım, yanıldım.

Yıldızlar artık gereksiz, söndürün hepsini
Ay'ı paketleyin, parçalayın Güneş'i
Dökün okyanusu, süpürün ormanı
Artık hiçbir şey güzelleştiremez hayatı."

******

Stop all the clocks, cut off the telephone,
Prevent the dog from barking with a juicy bone,
Silence the pianos and with muffled drum
Bring out the coffin, let the mourners come.

Let aeroplanes circle moaning overhead
Scribbling on the sky the message "He Is Dead."
Put crepe bows round the white necks of public doves,
Let the traffic policemen wear black cotton gloves.

He was my North, my South, my East and West.
My working week and my Sunday rest,
My noon, my midnight, my talk, my song,
I thought that love would last forever; I was wrong.

The stars are not wanted now: put out every one,
Pack up the moon and dismantle the sun,
Pour away the ocean and sweep up the wood,
For nothing now can ever come to any good.



Son zamanlarda rastladığım en iyi çevirilerden biri, Wystan Hugh Auden'in Funeral Blues'unun Hande Tekin tarafından dilimize çevrilişi..

the Mars Volta


Müzik tarihinin belki de dinlemesi en zor gruplarından birine değinmeden geçmemek gerek. Cedric Bixler Zavala'nın muhteşem vokalleriyle kusursuza yakın bir progressive rock grubunu oluşturan the Mars Volta.. Deneysellik ayağına beynimize biraz hasar verseler de This Apparatus Must be Unearthed ve L'Via L'Viaquez gibi şaheser kıvamında parçalara imza atmışlar. Kötü diyebileceğiniz parçaları neredeyse yok. 2001 doğuşlu bir grup için çok da iyi bir diskografiye sahipler ve dilden dile dolaşan canlı performansları mevcut. Ülkemize ne zaman uğrarlar bilinmez ama baterinin başındaki Jon Theodore'u görmeden ölmemek gerek. Gerçi 2006'da gruptan ayrılmış ve yerine Thomas Pridgen geçmişti fakat bir ümit döner diyerekten..

Grubun yeni albümü Bedlam in Goliath ile sanki bir tarz değişikliği söz konusu ya da ben alışamadım yeni hallerine. Bir garip, acaip sound tuturmuşlar diyeceğim, ama zaten onların tarzı bu. Kendi sınırlarını da aşmışlar belli ki. Jon Theodore'a alışmış kulaklar ondan sonra Thomas Pridgen'ın tarzına da alışacak bir şekilde.

Kısaca; dinleyin, dinletin..

Metallica 2008

2008/04/20


Üçüncü ziyareti için 27 Temmuz Pazar günü Ali Sami Yen Stadyumu'nda olacak Metallica. Bilet fiyatları 50 ile 350 YTL arası değişiyor ve çoğu da tükenmiş durumda..
*********
Yıl 2008.. Performans muamma. Kemik fan kitlesi arasında da bölünme söz konusu. Kimisi gidecek ve dinleyecekler efsaneleri. Bir diğer kesim ise saygı kavramına sığınarak gitmeyi reddediyor. İlk göz ağrılarını kaybetmekten korkuyorlar belki de Axl Rose faciasından sonra. Eski kayıtları dinlerken dahi konser performansı akla gelen bireyler uzaklaşmıştı GnR'dan. Bugün görüştüğüm arkadaşlarımdan biri de aynı olayın bir başka grup sayesinde başına geldiğini, tüm albümlerini severek dinlediği halde konser performansının ardından soğuduğunu anlattı bana (diddy'ye selam ederim). Metallica'yı eski haliyle hatırlamak isteyen ve konsere gitmeyi aklının ucundan dahi geçirmeyen bir birey olarak bana hak veren birinin daha olduğunu gördüğüme sevinmiştim ki biraz araştırma ile benim gibi düşünenlerin sayısının hiç de az olmadığını farkettim. Benim için Metallica St. Anger albümü ile zaten olayını bitirmişti. Eski tadı aramayı bırakmış, denizden babam çıksa yerim mantığı ile beklemiş olsam bile hayal kırıklığı yaşatmıştı. Piyasaya uymayı seçiler. Napster tartışmasındaki tavırlarından eser kalmadı. Kemik kitlenin bir kısmını orada tükettiler. Yeni nesil sözüm ona fanlar ise müthiş bir dönüş olarak nitelendirdi St. Anger'ı. Üstüne bir de Trujillo'ya çamur attılar, onun zaten prensin yanından, Ozzy Osbourne'ün yanından geldiğini bilmeden Metallica'ya layık görmediler.. Bu müthiş yetenekli adamı da kaynatmaya çalıştılar da çabucak kendini kanıtladı yeni yetmelere..

Günden güne müzik de dinleyicisi gibi değişti, zilyon türe dağıldı. Arkasına turntable alan da aynı tarzı yaptı, gözleri kapalı paramparça söyleyen de. Pazarın cinliklerine karşı sapasağlam duruyor görünenler de pazarın oyuncağı oldu haliyle. Elde kalan yegane varlık da St. Anger ile yenilerin ağzına bir parmak bal çaldı, efsane geri dönüyor formatıyla turnelere daldı. Oysa ne kadar gurur verici bir MTV Icon düzenlendi, Metallica geçti dünyadan dedirtti, çocuklar için cdler dvdler saklamayı şart hale getirdi.

Dünya gözüyle son kez görülür belki çoğu kişi için Metallica ama bu riski almaya değer mi? Sanırım sorunun cevabı hangi beklentiyle gittiğinize bağlı. Yorum butonu da altta..

Paul Treville

2008/04/15

"... bana acımakla vakit kaybetme Montjean. Ben hayatta kendi durumumu dikkatle saptadım. Ne fazla mutluluğa, ne de fazla acıya yer bırakıyorum. Kendime güvenli ve kararlı bir yüzeysellik edindim. Zevklerim var ama iştahlarım yok. Gülüyorum ama pek seyrek gülümsüyorum. Beklentilerim var ama umutlarım yok. Esprilerim var ama mizahım yok. Çok atağım ama hiç cesaretim yok. Açık sözlüyüm ama içtenliğim yok. Çekiciliği güzelliğe tercih ederim. Güzel kurulmuş bir cümle bence anlamlı bir cümleden daha iyidir. Her şeyde yapaylığı seçerim.. Belki bazıları beni kendime acımakla bile suçlayabilirler. Ne olursa olsun, senin beni ziyan ediyorsun diye suçladığın hayat, zaten o kadar değerli bir şey değil. Kumar oynuyorsam bile bozuk parayla oynuyorum sayılır.."

Paul'den bir paragrafta hayat özeti..

Carnivale

2008/04/09


Yüksek maliyeti nedeniyle ikinci sezonunda ekranlardan çekti HBO Carnivale'i. Ülkemizde de Cnbc-e yayinlamaktaydi ve bu kanal vasıtasıyla tanışmıştık bu diziyle. Ardından dizinin bütün bölümlerini elde ettik bir şekilde. İyi ve kötünün savaşını, her geçen bölümde karanlıklaşan dünyayı ve saf değiştiren kişileri takip ettik. Pek sevgili HBO ise dünya genelinde çok ciddi bir hayran kitlesi bulunan diziyi yayından kaldirarak çok iyi karşılık verdi bu sadakate..


Dizinin yayından kaldırılması kararını veren CEO görevinden alınıp yeni CEO göreve başladığı günden bu yana kanal mail yağmuruna tutulmuş durumda. Dünyanın her köşesinden insanlar Carnivale'i geri getirmek için mailler yazıp duruyorlar. Önceleri gayet kesin bir şekilde diziyi sonlandırdıklarını söyleyen kanal yetkilileri ise artık o kadar katı görünmüyorlar, öyle ki dizinin haklarını da halen ellerinde tutuyorlar. Büyük balık tabi..

Şu dizinin devamının çekilmemesini isteyen kaç kişi bulabilirsiniz ki?..

if you could only see (live)

Zi Punt


Aslında yeni değiller piyasada. Eski Rebel Moves üyesi ve Radyo ODTÜ kurucularından Oğuz Kaplangı (resimde en solda), ülkemizdeki en iyi ses mühendislerinden biri olan Reuben de Lautour(resimde en sagda) ve reklam jinglelarında sesini kullanan chi k. takma adlı Çiğdem Kaplangı'dan oluşuyor Zi punt.

Elektronik müzik altyapısının üzerine rock müzik tınılarıyla ayrı bir hava yakalamış durumdalar. Nudge Nudge adlı albümün çıkış parçasına çekmişler ilk kliplerini ve gayet de ilgici çekici bir çalışma olmuş.

Juliette Lewis #3

2008/04/07

Sigur Ros


İzlandalı grup cennetin müziğini yapıyor.. Hoppipolla ve Glosoli adlı şarkılarını ve ileride dahasını blogda bulabilirsiniz..

Asbyrgi

Shi Gan (Time)


Kim-ki Duk var yönetmen koltuğunda. 2006 yılında çektiği Shi Gan, kıskançlık teması üzerine kurulmuş. Usta yönetmen özlem, gurur ve sadakat üzerine yine ağır bir filmle blogumuza konuk oluyor..

İyi bir ilişki sürmelerine rağmen erkek arkadaşının ilgisini çekemediğini düşünen kızın hayatı, bir estetik merkezi ilanını görmesiyle değişir. Daha da güzelleşerek karşısına başka biri olarak çıkma fikri onu cezbeder ve bir anda ortadan kaybolur. Ağır bir dizi estetik operasyonun ardından gerçekten yeni biri olmuştur artık. Erkek arkadaşıyla sürekli oturup kahve içtikleri cafeye garson olarak girer ve tekrar onunla karşılaşmayı diler. Karşılaştığında ise artık onu tanıyamayan erkek arkadaşının kimseyi kabullenemediğini görür. Gerçekleri ona açıkladığında ise filmin karanlık havası daha da ağırlaşır..

Shi Gan, Bin-Jip'ten sonra Kim-ki Duk'un en iyi filmi olarak nitelendirilmeyi hakediyor..

******

ve tatil biter..

Bir süredir yazamadık malumunuz. Blogu takip edenlerin çoğunluğu film - yönetmen tanıtım ve incelemelerine daha fazla ağırlık verilmesini istedi. Önümüzdeki günlerde bu konuda bir anket ile herkesin görüşlerine başvuracağız tabii ki..

Bir Süreliğine Kapalıyız

2008/04/01


9-10 Nisan gibi yine buradayız..