Somut bir kafesimiz yok aslında...
Öyle bir çaba, öyle bir koşuşturma... Herkes bir şeylerin peşinde; elinde çantalar, aklında sorular. Konuşurken gözleri kaçırmalar, akılda seksen sekiz düşünceyle boş bakışlar...
Evet, bugünlerde insanlar... Yanındaki kişinin statüsü ne olursa olsun, aile-eş-dost-arkadaş-bir yabancı, değerinin her daim azaldığı zamanlar. Nereden çıktı peki durup dururken bu sözler?
Zaman yaratamıyoruz. Peki neden? Kendi kafesimizdeki tekerlekle çok fazla meşgulüz. Bu yüzden de değil aslında. Kurduğumuz o tekerlekle çok fazla meşgulüz.
Dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz ve bir bakmışız ki yine kendimizi kandırmışız. Tekerleğe çıkmadan neysek şu anda da o'yuz. Tekerleğin tepesindeyken öğüttüğümüz kişiler de hayal meyal görünür olmuşlar. Herkes kendi kafesinin hakimi. Bellidir ki kapısı dışarıdan kilitli, sanıyoruz içerisi bizim dünyamız.
Uzun zamandır görmediğiniz, göremediğiniz biriyle tekrar karşılaştığınızda niye iki kişi de numaralarını kaybetmiş veya "çok yoğun" oldukları için birbirlerini arayamamış olurlar? Çünkü kafes yeniden dizayn edilmiş. Her yıl belki de her ay dekorasyon masrafına ruhu dayanmamış.
Bence biz bu kafes işini biraz fazla abartıyoruz. Yeni başlangıçlar için ortamı aynı bırakıp tekerleğimizi değiştiriyoruz.
Sonuçta somutlaştırıyoruz.