Uyarı!

Bu blogda sinema, kitap ve müzik ile ilgili yazılar bulabileceğiniz gibi; deli saçması üretimlerimizle de karşılaşabilirsiniz.

Yazarlar

The Dark Knight Rises'ın Ardından

2012/07/27


Efsanenin sonuna geldik. Ben de seriyi, hafta içi olmasına rağmen boş koltuğun olmadığı bir salonda izleyerek sonlandırdım. Film öncesi yaratılan beklentilerin karşılanmış olduğu düşüncesi ile koltuğa rahatça kurulmuş bu yazıyı yazıyorum.

Spoiler kesinlikle vermeyeceğim çünkü alışıldık komplike Nolan yapımlarının tersine, sonuç filmi olduğundan pek çok detay birbirine bağlanır kendinizi durduramaz filmin sonunu söylemiş bir şekilde bulabilirsiniz kendinizi.

Hikaye örgüsü önceki filmlerden iyi. Evet, Ledger öncülüğünde Joker'ın yıldızlaştığı The Dark Knight'dan dahi iyi buldum diyebilirim. Bu fikrimin gelişmesinde filmin sonunun tek açık kalmayacak ve "bu ne şimdi saçmalığa bak" dedirtmeyecek şekilde bağlanmasının da büyük etkisi var. Cgi'dan ve yapaylıktan mümkün olduğunca kaçınan Nolan, kendine has numaralarını yaparak, yine aksiyon tarafını çok iyi kotarmış.

Bunların hepsi, iyi yönetmenlerin yüksek bütçeler ve başarılı oyuncularla birleştirildiğinde elde edilmesi sürpriz olmayan, zaten beklentilerin dahilinde olan şeyler. Dolayısıyla yönetmenin ve serinin son filminin farkını ortaya koyan en önemli detay; sekiz yıldır suçtan temiz şekilde yaşayan; hatta filmde Blake ve Gordon'ın çatı sahnesinde vurgulandığı derecede suçtan temizlenen Gotham şehrinin müthiş tasviriydi. Önceki filmlerdeki kasvetli ve karanlık Gotham atmosferi tamamen canlı ve yaşayan bir şehrinkiyle değiştirilmiş ve bu izleyiciye net şekilde hissetirilmiş. Bunu hissedişiniz sayesinde de Bane'in yaptıkları sizi daha fazla etkileyip, önceki filmlerin ötesinde bir şekilde atmosfere dahil olmanızı sağlıyor. Filmin bende yarattığı en önemli etki buydu. Yoksa hepimiz aşağı yukarı ne derece harika bir filmle karşılaşacağımızı biliyorduk.

Sonuç olarak, tekrar tekrar dönüp oynatacağımız sahnelerle dolu bir film daha armağan etti bu sektör bize.

0 Yorum: