- Bunlar nasıl okumuş, kim mezun etmiş?
Okul yıllarımda bu derece farkında değildim; aynı sıraları paylaştığım kişiler yarın bir gün bankaya fatura yatırmaya gittiğimizde basit bir işlemi ağırdan alıp bizi kuyrukta bekletenler, mecliste kürsüye çıkıp bel altı fıkra anlatanlar, kolunuza haber vermeden hart diye iğneyi sokan hemşireler, usta sağda inecek var diyince iki kilometre ötede bırakan dolmuşçular ve en önemlisi gelecek nesilleri olgunlaştıracak akademisyenlerdi.
Evet, aramızdan çok iyi kişiler çıkacağı gibi yukarıdaki örneklere benzer kişiler de çıkacaktı.
Yine de bir Dış Ticaret mezununa ithalat sürecini hatırlatmamız veya bir üretim mühendisine zaten kendi bünyemizde yapacağımız talaşlı imalat payında kalan çatlaktan dolayı yarı mamüle red veremeyeceğini söyleyeceğimiz aklımdan geçmezdi.
İnsanlar bir sorunla karşılaştığında onu çözmeyi angarya, ek iş görüyor. Bana kalırsa bu gerçek teknik/akademik yeterlilikten çok davranış eğitimiyle, eğitim hayatının başından beri kişinin fikir gelişimine çizilen sınırlarla alakalı.
Örneğin okul öncesi öğretmenliği diye bir bölüm var üniversitelerde. Bu bölümden çıkan kişilerin nasıl bir çoğunluğu çocuk psikolojisi yoğunluklu bir eğitim alıyor, "aman mezun olup, kpss'yi halledelim de... oyunlarla, boyama kitabıyla geçer gün, gelsin maaş" mantığında zaman geçirip mezun olabilmek ne kadar mümkün?
Okul öncesinden, lise eğitimine kadar geçen süreçte; yaratıcılığı özendirici kaç ders var? Bu dersleri yürütebilecek kapasitede eğitmen yetiştirme kabiliyetimiz var mı?
Öğrenci başına düşen eğitmen hedefimiz spesifik mi, yoksa -örneğin- "Ankara'da 20 Fizik öğretmeni açığı var, atama yapılacak" şeklinde mi?
Dördüncü sınıftan itibaren okutulan İngilizce'yi kaç kişi yeterli seviyede konuşabiliyor? Cumhuriyet öncesi döneminin eserlerini, anlayabilecek derecede okuyabilmek için kaç yıl ve nasıl eğitim verilmesi gerektiği dizayn edildi mi? Bunun için günlük ders saatini mi artıracaksınız yoksa var olan bir dersi mi kaldıracaksınız, yeterli eğitmeniniz var mı?
Aslında bu işin içinde olanlar çok daha derin sorular sorabilirler, cevaplar aşağı yukarı aynı olacaktır.
Türk Eğitim Sistemi'nin ciddi anlamda bir "tam kapsamlı elden geçirme"ye uğraması gerekli ve bunu yapması gereken kişiler, yeterince açık görüşlü ve idealist kişiler mi? İnsanı karamsarlığa iten de bu.
Ben bir eğitimci değilim lakin günlük hayatta karşılaştığım örnekler beni bu yazıyı yazmaya itti. Bir ülkede eğitimden önce gelen kaç konu vardır ki buna yıllardır değişen hükümetler bir türlü çözüm bulamamıştır? İnsanlar en küçük spor müsabakasında dahi birbirlerine en ağır sözleri söyleyecek duruma geldiyse, ötekileştirme yapılmadan tartışma yapılamıyorsa, konu niye hiç kökten incelenmiyor?
Umarım yeni jenerasyonlar eğitimin, özellikle davranış eğitiminin önemini kavrar da ülke iş ve davranış etiği bakımından biraz daha yukarı taşınır. Yoksa gidişat pek iç açıcı değil.
1 Yorum:
Size katılıyorum.Davranış eğitimi açısından aile içinde verilen eğitim ne kadar önemliyse okuldaki de o kadar önemlidir.Öğretmenlerin görevi çocuklara kitap yutturmak değildir.
Yorum Gönder