Tüm günün yorgunluğu üzerine bir de Havelka hamlesi gelince bünye yorgun düştü ve gece tekrar uğramam gereken okula yürüyemedi ayaklarım. Buzlu yolda mesafe katetme çabaları başarılı sonuç verince sağ salim eve attım kendimi. Strahd'a selam edemeden, güzel kapağı açamadan bir gün daha geçirdik...
Eldekileri bir kenara atınca televizyonun düğmesine bastım amaçsız, evde sürekli gürültü olmalı diyenlerdenmişim meğer. Televizyon açıldığı an "Enjoy mate!", neler oluyor demeye kalmadan The World is Full of Crashing Bores girer... Morrissey'dir. Üzerimi değiştiremeden dalarım sese, gerçekten başka dünyadan gelen vokalistler olduğuna inanırım bazılarının. Aklımdan geçer hızlıca isimler; Bruce Dickinson, Glenn Danzig, Freddy Mercury, Jeff Buckley ya da bir Rob Halford... Morrissey ise başka. Şarkı sözlerinde klişeye pek takılmayan biriyseniz gayet güzel gelir kulağa... Jeff Buckley yarışabilir onunla karanlık ruh halleri konusunda belki de, yine de başka bir şey var. Konsere dönersek, öyle bir setlist var ki; Irish blood English heart, I have forgiven Jesus, Let me kiss you, Everyday is like sunday... Kırk dakika kadar izleyebildim, ona üzülürüm. Sonlarına ancak yetişebilmiştim belli ki. Yine de o dakikalar yetti yorgunluğumu almaya. Tekrar gelse Türkiye'ye, koşup gitsek, "close your eyes, and think of someone you physically admire" dese, cevaplasak "but then you open your eyes, and you see someone that you physically despise"... Nerelere gitti aklım gece gece. 365 günde bir girebiliyorum bu ruh haline, affınıza sığınarak...
2 Yorum:
HARİKA!
Morrissey dinlediğini bilmiyordum.Güzel bir yazı.
Doğa
Yorum Gönder