Uyarı!

Bu blogda sinema, kitap ve müzik ile ilgili yazılar bulabileceğiniz gibi; deli saçması üretimlerimizle de karşılaşabilirsiniz.

Yazarlar

Katya'nın Yazı

2008/01/26


Rodney William Whitaker, namı değer Trevanian. Shibumi, Kentte Sıcak Gece gibi eserlerin Amerikalı yazarı. 14 Aralık 2005'de öldüğünde 74 yaşındaydı ve kitaplarını sürekli Trevanian takma adıyla yazarak bir çeşit gizem yaşadı. Başrole layık gördüğü kahramanları gereğinden fazla abartması (bkz: Nicholai Hel) gibi eleştiriler alsa da beğeniyle okundu kitapları. Aralarından bir tanesi vardı ki, kitap okumaktan nefret eden bünyelerde bile " vay be, adam ne yazmış" nidaları attırdı içten içe..

***

Katya'nın Yazı, Katya ile Jean-Marc Montjean'ın aşkını anlatan bir kitap. Bu cümlenin ardından bir aşk romanı bekliyor insan lakin Katya'nın başlarda sinir bozucu, hikaye ilerledikçe çok daha anlaşılabilir hale gelen abisi Paul ve babasını da tanıdıkça o kadar derinleşiyor ki hikaye, kitabı elinizden bırakamamanıza neden oluyor. Diyaloglar için ise ayrı bir yazı yazmak gerekiyor. Gross'un söylediği " İtiraf etmek iyidir, yeni günahlara yer açar." ve bunun gibi pek çok söz kitabı daha da okunabilir kılıyor. Ayrıca Paul'ün kendi karakterini tanımladğı bir metin var ki, uzun zaman geçse dahi akıldan çıkmıyor. Kitabın sonu ise bütün beklentileri boşa çıkararak okuyucuya beyin sarsıntısı geçirtiyor. Summer of Katya, Katya'nın Yazı başucu eserlerinin yanında yerini alıyor..

Rüyalar ve Karabasanlar

2008/01/25


Nightmares and Dreamscapes ya da Türkçe olarak Rüyalar ve Karabasanlar. Kısa hikayelerden oluşan, karanlık havaya sahip bir Stephen King kitabı.. TNT tarafından TV dizisi olarak çekilmiş ve hatırlarsınız ki ülkemizde de -e2'de- yayınlanmıştı. Gayet güzel de bir hava bırakmıştı izleyicide. Her hafta birbirinden bağımsız sekiz hikaye izledik Stephen King'in arızalı kaleminden çıkan. Aralarında gerçekten çok çok iyiler vardı ki Cthulhu kültünden izler barındıran "Crouch Çıkmazı (Crouch End)" adlı bölümün kalıntıları halen çoğu kişinin aklında. Beşinci Çeyrek ve Savaş Alanı adlı bölümler de gayet dikkat çekiciydi.

***

Kaçıranlar ya da edinmek isteyenler için Tiglon bir güzellik yaptı ve diziyi ülkemizde de satışa sundu. "Eğer rüyaların rahatsız edici olduğunu düşünüyorsanız, bir de Stephen King'in kabuslarını hayal edin" sloganıyla vitrinlerde yer alan VCD veya DVD'ye fırsat bulursanız bir de siz göz atın derim.

"Şirinler" ve Komünizm

2008/01/23


Sakarı, aşçısı, güçlüsü, hatun kişisi.. Yıllar geçtikçe yenileri eklendi aralarına. 50. yılını doldurmaya hazırlanan Şirinler çizgi filmi ise yeni nesilleri kattı hep izleyenlerine. Haklarında hep polemikler; eşcinsel olmalarından dem vuran mı ararsın, olayların hep belirli karakterler etrafında dönmesini sorgulayanlar mı? Fakat öyle bir kurum çıktı ki; komünizm propagandası yapmakla suçladı apolitik mavişleri..

***

FBI, soğuk savaş döneminde Amerika'da yasaklamak istemiş Şirinler'i.. Bunu öğrendiğimiz iyi oldu, kepazelikleri atalarından geliyormuş demek ki. Bu kararı almalarının nedeni ise, mavi derinin işçi tulumuna benzemesi, aralarında para kullanmayıp eşit paylaşımı benimsemeleri ve Şirin Baba'nın kocaman sakallarıyla Karl Marx'a benzemesiymiş. Peşlerindeki Gargamel kapitalizm, aptal kedisi ise kapitalizmin uşağı anlamına gelmekteymiş.. İnsan havadan nem kapmaya meyilli olunca ne kadar kolay sorun çıkarabildiği emsalden anlaşılmakta..

Basit Ayrıntılar

2008/01/22

Eve adımımı atıyorum, montumu asıp anahtarımı sıkkın bir şekilde havaya atıp tutarken gözlerim açık bırakılmış olan bilgisayara takılıyor. Üzerimi değişirken listedeki şarkılar değişiyor, değişiyor, prize doğru yöneliyorum. Aynı anda da kendimi iyi hissetmemi sağlayan kelimeler bütününü işitiyorum,

"Boynuzu yok kuyruksuzdur,
Ayağı da çarıksızdır,
Dertli gibi sarıksızdır,
Şeytan bunun neresinde?"

***

Murat İlkan, evet.. Güçlü ses kavramının beden bulmuş hali. Konu Murat İlkan değil tabii ki, mental değişikliklerin ne kadar da kolay yaşanabildiği. Bir bakmışsınız yüzünüz asılmış, tek söz duymuşsunuz bulutlar dağılmış. Durup sanırım kafayı yiyorum diye de düşünebiliyor insan, aynı anda kendi doğasını tanımadığının farkına vardığı gibi, basit ayrıntıları kaçırarak kırdığı kalpleri hatırladığı gibi ya da bazı şeyler için geç kaldığını hissettiği gibi. Hepimizin aklındadır aslında yapılması veya yapılmaması gerekenler, hafızamızda olmayan ise bunların ezberinde yaşamamamız gerekliliğidir.
***

Yazı giriş amacını kaybedip başka yollara da saptı. Bu kez böyle kalsın, sanırım anlaşılmıştır. Hep kendimizi anlatmayı değil de anlaşılmayı beklemedik mi zaten?..

Öykü ve Berk Gürman Kardeşler


Yurdumuz çok renkli, farklı ve yerleşebilmesi zaman alabilecek olguları, içine "milli" yapılar katıldığı zaman çok daha kolay benimseyebiliyor.

***

Son zamanlarda televizyon ve radyoda da isimlerini sıkça duyduğumuz ikiz kardeşler Öykü ve Berk ise Flamenko ile yoğurulmuş "evlerinin önü bolayı direk" türküsü ile çıktılar karşımıza. Haklarını teslim etmek gerek, şenlik havasını doruğa ulaştırmışlar.

***

Öykü Gürman, Türk Müziği Konservatuarı Şan bölümü mezunu. Berk Gürman ise İspanya'da aldığı flamenko eğitminin yanına ülkemizde Ses Mühendisiliği eğitimini eklemiş. Albümleri "Kısmet" ise, videolari YouTube'da yayinlanmadan öncelerde hazırlanmaya başlanmış. Ne diyelim, güzel ülkemde kaset ve cd satışlarındaki durum ortada. Hal böyleyken gördükleri ilginin suni kalacagini söyleyebiliriz sanırım. Dileyelim ki öyle olmasın ve yaptıkları işin karşılığını tam olarak alabilsinler..

Donnie Darko


Eski bir zamandır ki Lilja 4 Ever, Requiem for a Dream ve Donnie Darko herkesin dilinde. İzleyen izlemeyen, beğenen beğenmeyen herkes bu filmleri konuşuyor. Kahramanımız da olaya dahil tabii..
***
Dark, darkest, darko.. Afiş görücüye çıktığında tamam diyor beyinler, aradığım şeyi buldum. Hemen nete dalarak yorumlar okunuyor; beğenen var, nefret eden var, filmin rengi de belli olmuyor tabii ki bu şekilde..
***
Film izleniyor; iyi, güzel, konfuse olmuş beyinler emri gözlere iletemiyor ve izleyiciler tepkisizce olan biteni anlamaya çalışıyor. İçlerinden biri çıkıyor "ben sanmıştım ki film izliycez, kimse bana psikoloji veya felsefe uygulaması izleyeceğimizi söyle.." sozu birden kesiliyor ele gecen edevatlarin yağmuru altında, eriterek kişiyi ilgisiz arkadaş moduna geçiriyor. Haksız da değil hani, "şimdi kızdık çocuğa ama bu da ne abi" diyenler de entel izleyici modundalar halen.. Derken beyindeki buğulanmalar alakasız konular sayesinde dağılıyor -aslında çocuk iyi, tavşanın şerefsizliği, kanına giriyor haplayıp- konuşmaları geçmeye başladığında anlaşılıyor ki kimse filmi izlememiş. Hevesle gidip alan kişi de dahil. Bir şekilde filmin sonu getiriliyor..
***
Filmden anladığımız mı? Peki, aslında güzel bir film ama soyut kavramların göreceli olduğu aşikar. İlk izleyişinizde hikayeye hakim olamayabilirsiniz fakat tekrar tekrar izleyin, daha acı verici oluyor. O kadar ki kapatıp Bülent Ersoy izlemeye razı oluyorsunuz. Ee madem ki olmadığınız bir kalıba sokmaya çalışıyorsunuz kendinizi, katlanmanız gerek..